Bölüm Soruları
1)Suyun organizmada bulunma durumunu açıklayınız.
vücut ağırlığının %60’ını oluşturan bir maddedir. Tüm biyokimyasal reaksiyonların sulu ortamda ihtiyaç vardır. Suyun iyonize olmasıyla, hidronyum ve hidroksit iyonları açığa çıkar.
2) Diffuzyon nedir, açıklayınız.
Cevap: Metabolik olaylar neticesinde organizma içinde sürekli bir konsantrasyon farklılığı oluşur. Hücre içerisine dışardan gelen glukoz, hücre içerisinde fosforile olup glikojene çevrildiği için, içerde ve dışarda sürekli bir konsantrasyon farkı ve buna bağlı olarakda madde alışverişi devamlılığı söz konusudur. Yani glukoz devamlı olarak hücre içerisine diffuze olur. Moleküllerin çözeltinin her tarafında eşit olarak kendiliklerinden yayılmasına difüzyon denir. Diffüzyon hızının çok yavaş olması nedeniyle, maddelerin kısa mesafelere taşınmasında önemli rol oynar. Örneğin, ilaçların enjeksiyon yerlerinden çevre dokulara yayılması diffüzyon sayesinde gerçekleşir.
3) Tampon çözelti nedir, önemini örneklerle açıklayınız.
Cevap: Tamponlar, az miktarda asit veya az miktarda baz ilave edildiğinde pH değişimine direnç gösterebilen çözeltilerdir. Eşit konsantrasyondaki asetik asit (proton vericisi) ve asetat anyonu (proton alıcısı) tampon sistemidir. Hücre içerisindeki pH değişimlerine karşı ilk savunma tampon sistemler ile olur. Fosfat ve bikarbonat tampon sistemleri iki temel sistemdir. Fosfat tampon sistemi tüm hücrelerin sitoplazmalarında yer alır, proton verici olarak H2PO4- ve proton alıcı olarak da HPO4-2 taşır. Memelilerin biyolojik sıvılarında oldukça etkin bir tampon sistemdir. Bikarbonat tampon sisteminin pH’ı H2CO3 ve HCO3- yani proton alıcı ve verici bileşenlerin konsantrasyonuna bağlıdır. Akciğer bulunan hayvanlarda bikarbonat tampon sistemi pH 7,4’de etkin bir fizyolojik tampon özelliği gösterir. Akciğer boşluğundaki havada bulunan CO2 akciğer kapillerlerinden kan plazmasına geçerek kanda bikarbonat tamponuyla denge oluşturur. Kan plazmasında, bikarbonat, fosfat, protein, eritrositlerde, hemoglobin, Lenf, beyin-omurilik sıvısı, bikarbonat, fosfat tamponları görev alır.
4) Molarite, normalite, yüzde çözeltileri tanımlayınız.
Molar çözelti (M) , Litresinde 1 molekül gram madde bulunduran çözeltilerdir.
Normal çözelti (N), Litresinde 1 ekivalan gram (eşdeğer gram) madde bulunduran çözeltilerdir ve N ile gösterilir. Maddenin molekül ağırlığının, katı ise değerliğine, sıvı ise değerlik, yoğunluk ve dansitesinin çarpımına bölünmesiyle bulunan değer ekivalan değerdir.
Yüzde çözelti (%), 100 ml’sinde, istenilen % kadar gram madde bulunduran çözeltilerdir.
Soru-1 :
Aşağıdaki ifadelerden hangisi sinapsislerin özelliklerinden değildir?
(A) İleriye doğru tek yönlü iletim (irreciprocal) vardır.
(B) Uyarım iletimi gecikmelidir (aksona göre 0.50- 0.75milisn).
(C) Refleks yayları yorulabilir (sinaptik düğümde geçişi sağlayan maddelerin tükenmesi).
(D) Sinaptik bağlantılar anoksi ve anesteziye duyarlı değildir.
Cevap-1 :
Sinaptik bağlantılar anoksi ve anesteziye duyarlı değildir.
Soru-2 :
Aşağıdakilerden hangisi uyarılmış nöronda nörotransmitter madde özelliklerinden değildir?
(A) Presinaptik nörondan salınmalı
(B) Postsinaptik membranda özgül reseptöre bağlanmalı
(C) Biyolojik aktiviteye neden olmamalı
Görevini tamamladıktan sonra etkisini hemen ortadan kaldıracak enzim mekanizması bulunmalı
Cevap-2 :Biyolojik aktiviteye neden olmamalı
Soru-3 :
Aşağıdakilerden hangisi reseptör fonksiyonlarından değildir?
(A) Resepsiyon- Alma
(B) Konsültasyon
(C) Entegrasyon- bilginin işlenerek düzenlenmesidir
D) Transdüksiyon-Dönüştürme
E)Amplifikasyon- Güçlendirme
Cevap-3 :
Konsültasyon
1. Alma ( Resepsiyon): Enerji formuna göre özelleşmiş bölgede ısı, ışık, basınç gibi uyaranların enerjileri absorbe edilir.
2. Dönüştürme ( Transdüksiyon): Uyarım enerjisinin formuna göre membran iyon geçirgenliği farklı mekanizmalarla değişebilir.
3. Güçlendirme ( Amplifikasyon): Uyarım enerjisinin güçlendirilmesidir. Güçlendirme dönüştüme işleminin bir parçası olarak da gerçekleşebilir.
4. İletme ( Transmisyon ): Reseptör potansiyelinin merkezi sinir sistemine iletimi reseptörün kendisi bir sinir hücresi olabilir. Reseptör hücresi sensorik nöronlarla sinaptik bağlantılar kurabilir.
5. Entegrasyon: Alınan duyusal bilginin işlenerek düzenlenmesidir.
Soru-4 :
Aşağıdakilerden hangisi dokunma duyusu reseptörlerinden değildir?
(A) Merkel diski
(B) Ruffini organı
(C) Pilorus bezi
D) Serbest sinir uçları
Cevap-4 :
Pilorus bezi
Soru-5 :
Sinir siteminin en basit fonksiyonel ünitesi nedir?
(A) Nöron
(B) Sinaps
(C) Nörotransmitter
D) Refleks arkı
Cevap-5 :
Nöron
Bölüm Soruları
Karbonhidratlar (CH2O)n şeklinde formüle edilir.
1)Karbonhidratları sınıflandırınız.
Karbonhidratlar, ihtiva ettikleri şeker sayısına göre,
Monosakkaritler
Disakkaritler
Oligosakkaritler
Polisakkaritler
Karbon atomu sayısına göre
İki karbonlu şekerler,diozlar
Üç karbonlu şekerler,triozlar
Dört karbonlu şekerler, tetrozlar
Beş karbonlu şekerler, pentozlar
Altı karbonlu şekerler, heksozlar
Yedi karbonlu şekerler, heptozlarve
Taşıdığı aldehit / keton grubuna göre
Aldozlar, gliseraldehit
Ketozlar, dihidroksiaseton
2)Monosakkaritlerin kimyasal yapısı hakkında bilgi veriniz.
Cevap: Sadece bir adet polihidroksi aldehit veya keton biriminden oluşurlar. Doğada en fazla bulunan monosakkarit altı karbonlu D-Glukozdur. Renksizdirler. Kristal halde iken katı formda bulunurlar. Suda çözünürler fakat polar olmayan sıvılarda çözünmezler. Açık zincir formülasyonunda karbon atomlarından bir tanesi oksijen atomuna çift bağla bağlanır ve karbonil grubunu oluşturur. Geri kalan her bir karbon atomları hidroksil grubuna bağlıdır. Karbonil grubu zincirin sonunda bulunabildiği gibi (aldoz), zincirin her hangi bir yerinde de (ketoz) bulunabilir. Glikoz, früktoz, galaktoz, mannoz, riboz, deoksiriboz, dihidroksiaseton ve gliseraldehit en önemli monosakkaritlerdir.
3)Disakkaritler hakkında bilgi veriniz. Glikozidik bağı açıklayınız.
Cevap: İki adet monosakkaridin glikozidik bağ ile bağlanmasıyla oluşur. Sakkaroz: glikoz ve fruktoz monomerlerinin birleşmesiyle meydana gelir. Şeker pancarından elde edilir. Maltoz: iki glikoz molekülünün birleşmesiyle oluşur. Laktoz: glikoz ve galaktoz moleküllerinin birleşmesiyle oluşur. Süt şekeri olarak da tanımlanır. Bir şekerin hidroksil grubu ile diğer şekerin anomerik karbon atomu arasında kurulan bağ glikozidik bağdır.
4)Şeker asitleri nelerdir açıklayınız.
Cevap: Şeker asitleri, aldozların okside edici ajanlar veya enzimler ile aldehit gruplarının karboksil grubuna dönüşmesiyle aldonik asitler , daha kuvvetli ajanlar ile muamele sonucu, hem aldehit grubunun hem de primer alkol grubunun karboksil grubuna dönüşmesiyle aldarik asitler (sakkarik asit), sadece primer alkol grubunun oksitelenmesiyle uronik asitler meydana gelir.
5)Hemiasetal ve hemiketal yapı nedir?
Cevap: Monosakkaritler sıvı ortamda çözünürler ve çözünmeyle beraber halka yapıları oluşur. Halkasal yapı, karbonil grubu zincir üzerindeki hidroksil grubunun oksijeni ile kovalent bağ yapmasıyla gerçekleşir. Halka yapılarının oluşması aldehit ya da keton grupları ile alkoller arasında hemiasetal ya da hemiketal yapılar oluşur.
6)Asimetrik karbon atomu nedir?
Cevap: Karbon atomunun dört bağının herbirine farklı atomya da molekül gruplarının bağlanması o karbonu asimetrik karbon atomu yapar.
Bölüm Soruları
1)Homopolisakkaritler nelerdir?
Cevap:
Nişasta
Glikojen
Dekstran
Sellüloz
İnulin
Kitin
2)Heteropolisakkaritler nelerdir?
Cevap:
Heparin
Kondroitin sülfat
Hyaluronik asit
Pektin
Bölüm Soruları
1)Depo polisakkaritleri nelerdir, kısaca açıklayınız.
Cevap: Nişasta ve glikojen monosakkaritlerin depo şekli olarak, sellüloz ve kitin bitkilerin hücre duvarında ve hayvanların ise dış iselet komponenti olarak görev yapar. Nişasta ve glikojenin yapısında çok sayıda hidroksil grubu bulunur, bu nedenle su ile hidrojen bağı yaparlar ve hidratlanmışlardır. Nişasta neredeyse tüm bitki hücrelerinde bulunur. Amiloz ve amilopektin olmak üzere iki tip glukoz polimeri ihtiva eder. Amiloz; α 1-4 bağlarıyla bağlanmış dallanma göstermeyen düz zincir kısmını oluşturur. Amilopektin dallanma gösteren kısmıdır. Dallanma noktalarında farklı olarak α 1-6 bağları mevcuttur.Hayvan hücrelerinde bulunan glikojen, amilopektine oranla çok daha fazla dallanmış yapı içerir. Bu nedenle α 1-6 bağları bağları taşır. Hayvan hücrelerinin depopolisakkariti olan glikojen karaciğer hücrelerinde yoğun bulunur.
2)Heteropolisakkaritler nelerdir tanımlarıyla açıklayınız.
3)Polisakkaritleri sınıflandırınız ve örnekleyiniz.
Cevap: Zincirin uzunluğu ve bağlanma tarzına bağlı olarak homopolisakkaritler ve heteropolisakkaritler olarak ikiye ayrılır. Hidrolize olduklarında tek bir çeşit monomere ayrışanlar homo, iki veya daha fazla çeşit monomere ayrışanlara heteropolisakkaritler denir. Homopolisakkaritler, nişasta , glikojen, dekstran, sellüloz, inulin, kitin. Heteropolisakkaitler, heparin, kondroitin sülfat, hyaluronik asit, pektin.
4)Lipit nedir tanımlayınız ve görevlerini yazınız.
Cevap: Lipitler, eter, kloroform gibi çözücülerde çözünen suda çözünmeyen organik moleküllerdir. Canlıların depo halindeki enerji kaynağını teşkil ederler. En önemli görevleri membran komponenti olarak görev yapmalarıdır. Yağ asitleri ile esterleşirler. Hormon ve vitaminlerin yapısında bulunmaları nedeniyle metabolizmada önemli görevleri vardır.
5)Yağ asitlerinin fiziksel özelliklerini açıklayınız.
Cevap: Yağ asitlerinin fiziksel özellikleri, ihtiva ettikleri zincir uzunluğuna bağlı olarak değişiklik gösterir. Hidrokarbon zincir uzunlukları, doymamışlık dereceleri fiziksel özellikler için önemlidir. Yağ asitlerinin yapısındaki apolar hidrokarbon zincirleri nedeniyle suda çözünmezler. Çift bağ sayısı azaldıkça sudaki çözünürlük azalır. 12 karbon atomundan 24 karbon atomuna kadar olan doymuş yağ asitleri oda sıcaklığında katı bir yoğunluğa sahipken, aynı uzunluğa sahip benzer doymamış bir yağ asidi ise sıvıdır. Doymamış yağ asitleri arasındaki etkileşimi bozmak için daha az ısı enerjisi gerekir. Doymamış yağ asitlerinin erime noktaları aynı zincir uzunluğundaki doymuş yağ asitlerinin erime noktalarına göre daha düşüktür.
6)Kolesterol nedir, kimyasal yapısını açıklayınız.
Cevap: Kolesterol ( siklopentanoperhidrofenantren halkası) hücrelerde sentez edilebilen, kalp damar sağlığı için oldukça önemli olması nedeniyle en bilindik lipittir. Safra asitleri ve steroit hormonların öncül maddesi olmakla beraber zarların yapısında aktif görevleri vardır. İzopren birimlerinden üretilir, 5. ve 6. karbon atomları arasında bir çift bağ, 3.karbonda bir hidroksil grubu, 10 ve 13 nolu karbon atomlarında metil grupları ve 17.karbonda ise 8 karbonlu bir yan zincir bulundurur.
7)Yağ asitlerinin kimyasal özelliklerini maddeleyiniz.
Cevap:
-Karbon sayısı 6 ‘dan fazla olan yağ asitlerinin metallerle yaptığı tuzlara sabun denir.
-Yağ asitlerinin karboksil grupları alkollerle esterleşerek birleşir.
- Yüksek basınçta doymamış yağ asitlerinin çift bağları, brom, nikel ve bakır gibi halojenlerle doyurulur.
- Oksitleyici olarak KMNO4 kullanılmasıyla yağ asitleri oksitlenir.
- Doymamış yağ asitlerinin çift bağı hidrojen ile doyurulur.
8)Zar lipitleri nelerdir örnekleyiniz ve açıklayınız.
9)Esansiyel yağ asitleri nedir, önemini açıklayınız.
Cevap: Linoleik asit, linelenik asit ve arahidonik asit esansiyet yağ asitleridir. Organizma tarafından sentez edilemediği için dışarıdan besinlerle alınırlar. Eikosanoitler olarak tanımlanan, tromboksanlar, lökotrienler ve prostaglandinler arahidonik asitden sentezlenen hormonlardır. Prostaglandinler doğum sırasında ve menstruasyonda uterus kaslarının kasılmasında, yangıda görev yapar. Trombositler ise pıhtılaşmanın oluşmasında rol oynar. Aspirin, ibuprofen gibi yangı giderici (antiinflamatuvar) etkenler, arahidonik asitden prostaglandinler ve tromboksanların sentezini katalizleyen siklooksijenaz enzimini inhibe ederek prostaglandin ve tromboksan oluşumunu inhibe ederler. Bu şekilde yangı giderici olarak ve kan sulandırıcı olarak kullanılırlar.
10)Gliserolipitlerden, fosfotidilinozitolün önemi hakkında bilgi veriniz.
Cevap: Fosfatidilinozitol, plazma zarında fosforillenir ve fosfatidilinozitol 4,5 difosfatı oluşturur. Plazma zarındaki fosfatidilinozitol 4,5 difosfat hormonal sinyaller karşısında fosfalipaz C’nin aktifleşmesi ile hidrolize olur. Hidrolizasyon ürünleri, inozitol 1,4,5 trifosfat (IP3)ve diasilgliserol dür. IP3, kalsiyumun (Ca+2) hücre içi salınımını aktive ederken, diasilgliserolde protein kinaz C’nin aktifleşmesini sağlar. Aktive olan enzim,bir fosforil grubunun ATP’den hedef proteinde spesifik bir gruba transferini katalizler ve bu şekilde hücrenin metabolizmasını değiştirir.
Bölüm Soruları
1)Bir aminoasidin yapısında neler vardır, hangi bağ ile bağlanırlar?
Cevap: Bir aminoasitte karboksil grubu, amino grubu, hidrojen atomu ve bir adet R değişken grubu mevcuttur. Aminoasitlerin birbirlerine peptit bağı ile bağlanmasıyla peptitler ve proteinler oluşur. İki adet aminoasidin peptit bağı adı verilen amit bağıyla kovalent bağlanması sonucu dipeptitler meydana gelir. Üç adet aminoasit, iki peptit bağı ile bağlanırsa tripeptit, az sayıda aminoasitlerin bağlanmasıyla oligopeptit, çok sayıda aminoasidin bir araya gelerek bağlanmasıyla polipeptitler oluşur. Peptit bağı bir aminoasidin amino grubu ile diğer aminoasidin karboksil grubu arasında kurulur.
2)Aminoasitleri sınıflandırınız.
Cevap:
Aminoasitler ihtiva ettikleri R değişken grubundaki fonksiyonel yapıya bağlı olarak nötral, asidik, bazik, halkasal ya da kükürtlü özellik taşırlar.
3)Konjuge proteinleri sınıflandırınız.
4)Protein molekülündeki yapıları açıklayınız.
Cevap: Dört adet protein yapı düzeyi vardır. Pepit bağları ve disülfit bağları; kovalent bağlarla bağlanmış aminoasit kalıntılarının oluşturduğu polipeptit zinciri birincil yapıdır. Amino asit sekansı olarak da tanımlanan primer yapı, aminoasitlerin molekül içindeki dizilim sırasıdır. Primer yapı birbirine peptit bağlarıyla bağlanmış, disülfit bağları içeren bir dizi aminoasitten meydana gelir. Aminoasit kalıntıları, kararlı düzenlemelerle tekrar eden yapısal modeller oluşturarak ikincil yapıyı oluşturur. Hidrojen köprüleri ikincil yapıyı oluşturan bağ tipidir. İkincil yapının, α heliks ( α sarmal) ve β konformasyonları vardır. Proteinlerin fonksiyonel niteliklerinin yerine getirebilmesinde önem taşıyan üçüncül yapı, proteinlerde bulunan atomaların üç boyutlu düzenlenimleridir. Proteinlerin yapılarında ikiden fazla polipeptit zinciri veya altbirim olabilir. Bu altbirimler aynı olabildiği gibi farklı yapıda da olabilirler. Protein altbirimlerinin üç boyutlu kompleksler halinde düzenlenimleri dördüncül yapıyı meydana getirir. Dördüncül yapı, bir protein molekülünün belirli sayıdaki altbirimlerden (subunit, protomer ) oluşmasıdır.
5)Proteinlerde denatürasyonu açıklayınız.,
Cevap: Doğal yapının bozulmasıdır. Denatürasyon olayının olması için peptid bağlarının çözülmesi şart değildir. Protein molekülünün, katlarının açılması ve değişik bir biçimde tekrar katlanması yani ikinci ve üçüncü yapılardaki değişikliklerde protein molekülünün niteliklerini değiştirir. Üçüncü yapının bozulması geridönebilir bir denatürasyon olduğu halde, ikinci yapının bozulduğu durumlarda, oluşan denatürasyonun geriye dönüşü yoktur. Kısa süreli ısı uygulamaları, X ve UV (ulltraviyole) ışınları, protein çözeltisinin kuvvetle çalkalanması, dondurulup çözülmesi, yüksek basınç uygulanması bunların başında gelir. Proteinlerin etanol, aseton ve başka apoler çözücülerle işleme tabi tutulması, üre, salisilat ve guanidin tuzları ile hazırlanmaları, asit ve alkalilerle uzun süre bekletme ve sodyum dodesil sülfat gibi uzun zincirli alkil sulfatlarla tepkimeye sokulmaları. Denatürasyona uğrayan proteinlerin, çözünürlüğü değişir, bazı renk tepkimeleri şiddetlenir, enzim ve hormonların biyolojik etkinlikleri kaybolur.
Bölüm Soruları
1)Bir nükleotidin genel yapısın açıklayınız, nükleozit ve nükleotit ayırımını gösteriniz.
2)ATP nedir, önemini açıklayınız.
Cevap: Yapıların fosfatla birleşmesi sonunda, oluşan nükleotitlerd baz olarak adenin bulunduruyorsa adenozin monofosfat (AMP), bir molekül fosfat daha bağlanırsa adenozin difosfat (ADP), üçüncü bir fofat daha bağlanırsa, adenozin trifosfat (ATP) meydana gelir. Adenozin trifosfat, kimyasal reaksiyonların başlıca enerji kaynağıdır ve serbest halde bulunur. ATP biyolojik açıdan oldukça önemli bir yapıdır. Kendilerine özgü siklaz enzimleri sayesinde hücre metabolizmasında görev alır.
3)DNA’nın yapısını şematize ediniz.
4)Santral doğma nedir?
Cevap: Replikasyon Transkripsiyon mRNA sentezi Translasyon Protein sentezi
5)Replikasyon nedir, açıklayınız.
Cevap: Hücre bölünmesi sırasında DNA üzerinde depolanmış genetik bilginin bir sonraki nesillere değişme olmadan aktarılması olayına replikasyon denir. DNA’nın kendini eşleşmesi için bir başlangıç noktasından DNA zincirinin çiftlenmesi gerekir. Yapıdaki çift sarmalın açılır ve her iki zincirin serbest hale geçer, ayrılan zincirlerden her birinden yeni bir zincir sentez edilir. Sonuç olarak iki yeni zincir meydana gelir. Eski zincirde yer alan bazın karşısına tamamlayıcısı olan baz gelir. Ana zincirde ki adenin bazının karşısına yeni zincirde timin gelirken, guanin karşısına sitozin gelerek eşleşme gerçekleşir.
6)Transkripsiyon nedir, açıklayınız.
Cevap: Transkripsiyon, DNA'yı oluşturan nükleotit dizisinin RNA polimeraz enzimi tarafından bir RNA dizisi olarak kopyalanması olayıdır yani, genetik bilginin DNA'dan RNA'ya aktarımıdır. DNA sentezinde olduğu gibi transkripsiyonda da RNA sentezi 5' → 3'doğrultusunda ilerler. Eski polimer 3' → 5'doğrultusunda okunur; tamamlayıcı yeni polimer 5' → 3' doğrultusunda meydana gelir. Bir genin okunmaya başlandığı noktanın hemen üstündeki bölgeye "promotör’ denir. Bu bölgede genlerin ifadesini kontrol eden DNA dizileri yer alır. Ökaryotik hücrelerde transkripsiyon için, özgül DNA bölgelerinin RNA polimeraz II tarafından tanınması gerekir. Zincirin uzamasında bağlanan nükleotidin 5' fosfat grubu ile RNA zincirindeki 3' hidroksil grubu arasında bir fosfodiester bağı meydana gelir. Sentez sırasında geçici bir DNA-RNA ikilisi oluşur daha sonra RNA, DNA'dan ayrışır ve DNA tekrar kapanıp normal çift sarmallı haline geri döner.
7)Translasyon nedir, açıklayınız.
Cevap: Aminoasit dizilerinin şifresinin transferinden sorumlu olan mRNA’nın öncülüğünde oluşan polipeptid sentezidir. Bu zincir katlanarak bir protein molekülü meydana gelir. Belirli bir aminoasidi şifreleyen üçlü nükleotidden oluşan yapılara kodon denir. Çevirim sırasında bu üçlü peşpeşe ve üstüste gelmeyecek şekilde okunur. Dizideki özel bir ilk kodon üç nükleotitte yeni bir kodonun başladığı okuma çerçevesini ifade eder. Proteinlerin aminoasit dizisi birbirini takip eden kodonların doğrusal dizisiyle tanımlanır. Tek iplikli DNA veya RNA dizisi üç olası okuma çerçevesine sahiptir. Her okuma çerçevesi farklı kodon dizisini ortaya çıkarır. Fakat bunların sadece bir tanesi bir proteini şifreler. Ribozom ve tRNA translasyonun 2 önemli komponentidir. Komponentlerden biri ribozomdur, protein ve rRNA oluşturur. Diğer komponent tRNA dır. Translasyon sırasında amino asitleri ribozomlara taşır ve antikodonları (mRNA üzerindeki kodonun tRNA' daki tamamlayıcısı olan üçlü nükleotit grubu) oluşturur. mRNA ve protein arasında translator görevi görür.
Bölüm Soruları
1)Enzimlerin çalışma mekanızmasını açıklayınız.
Cevap: Enzimler protein yapısındadır, dolayısıyla protein yapısını bozan tüm etkenler enzimin çalışmasını inaktive eder. Enzimler aktivasyon enerjisini düşürerek tepkimenin hızını arttırırlar. Enzimler etki ettikleri maddeler olan substratlardan büyük moleküllerdir. Enzim üzerinde kofaktör ve koenzimlerin bulunduğu, enzim-substrat kompleksinin oluştuğu aktif bir merkez bulunur. Enzimler, substratları ile aktif bölge adı verilen oyuk-cep şeklindeki bölgeleri üzerinde reaksiyona girerler.
2)Substrat, kofaktör, koenzim, holoenzim ve apoenzim nedir açıklayınız.
Cevap: Enzimin etki ettiği maddeye substrat adı verilir. Enzimler aktivitelerini yerine getirebilmek için kofaktör adı verilen Fe+2, Mg+2, Zn+2 gibi inorganik iyonlara veya koenzim adı verilen organik moleküllere ihtiyaç duyarlar. Koenzimler yapılarında vitamin ihtiva ederler. Koenzimler, elektronların, bazı atomların ve fonksiyonel grupların transferinde ara taşıyıcı olarak görev alırlar. Enzim proteinine sıkı olarak bağlanan koenzim veya metal iyonu prostetik grup olarak adlandırılır. Metal iyonlarıyla veya koenzimiyle birlikte aktif olan enzim holoenzim dir. Protein kısmına apoenzim denir.
3)Enzim aktivitesini etkileyen faktörleri yazınız, inhibitör etkisini çeşitleriyle beraber açıklayınız.
Cevap: Substrat konsantrasyonu, Isı, pH, Zaman ve İnhibitörler ve Enzim Konsantrasyonu
İnhibitörler
Reaksiyonların hızını azaltan maddelere inhibitör denir. Enzim substrat ilişkisini bozarak etki gösterirler. Çeşitli ilaçların, kimyasal ajanların organizma üzerindeki zararlı etkileri enzim aktivasyonunu inhibe etmeleri nedeniyle oluşur. Enzim inhibisyonu reverzible ve irreverzible olmak üzere iki çeşittir.
Reversible inhibisyon üç alt başlık içerir:
Kompetitif inhibisyon, inhibitör madde yapısal olarak substrata benzerlik gösterir. Enzimin (E) aktif bölgesinden bağlanmak için substratla (S) yarışa girer. Substrat miktarının arttırılmasıyla inhibitör maddenin negatif etkisi giderilebilir. Nonkompetitif inhibisyon, inhibitör madde aktif merkezin dışında bir noktadan enzime bağlanarak enzimin, substratı ile reaksiyona girme hızını azaltır. Bunların bir kısmı geriye dönüşlü, bir kısmı ise geriye dönüşsüzdür. İnhibitör madde ya serbest enzime ya da enzim substrat kompleksine (ES) bağlanır. ESİ; Enzim substrat inhibitör kompleksi oluşur. Ürün (P). Ankompetetif inhibisyon, inhibitör madde ES kompleksine bağlanır. Substrata ya da serbest enzime bağlanmaz. İrreverzible inhibisyon, inhibitör madde enzime kuvvetli bağlarla bağlandığı için konsantrasyonu düşse bile enzimden ayrılamadığı için enzimatik aktivite eski haline dönemez. İnhibitör madde enzime aktif bölegeden veya başka bir bölegeden bağlanabilir.
4)Enzimleri sınıflandırınız, herbir grubun görevini örnekleriyle açıklayınız.
Cevap: Enzimlerin uluslararası sınıflandırılması:
5)Km nedir önemini açıklayınız.
Cevap: Michaelis-Menten sabiti (Km) yarı maksimal hızın elde edildiği substrat konsantrasyonuna denir veya maksimum hızın yarısında saptanan substrat konsantrasyonu Michaelis-Menten sabitidir, Km ile ifade edilir.
Km enzimin bir karekteristiğidir. Bir sıvının kaynama noktası gibi ancak birden fazla enzim aynı Km' e sahip olabilir,
Km bize substrat için enzim afiinitesi hakkında fikir verir. Bir enzim düşük Km' e sahip ise substrat için yüksek ilgiye sahiptir. Çünkü düşük substrat konsantrasyonunda maksimum hıza ulaşılmış yani doymuştur. Bir enzim yüksek Km değerine sahipse substrat için düşük ilgiye sahiptir yani maksimum hıza ulaşmak için fazla miktarda substrata ihitiyaç duyar.
Enzim üzerine bir inhibitör etki ediyorsa Km etki tarzı hakkında bilgi verir.
Km Michaelis-Menten hız konstantıdır. Km'in anlamı enzimin aktif yerinin yarısının dolu olduğu substrat konsantrasyonunun ifadesidir.
Bölüm Soruları
1)Selenyum hakkında bilgi veriniz.
Cevap: Selenyum antioksidan olarak E vitamini ile birlikte hücreleri, oksidasyona karşı korur. Doku rejenerasyonunda E vitamini ile beraber rol oynar. Hücrelerde oluşan hidrojenperoksitlerin yani serbest radikallerin uzaklaştırılmasından sorumlu olan glutatyon peroksidaz enziminin yapısında bulunan selenyum hayvan beslenmesinde essansiyel bir iz elementtir. Ruminantlarda vitamin E ve selenyum yetersizlikleri özellikle diyetle ilişkilidir.
2)İyot metabolizması hakkında bilgi veriniz.
Cevap: Gastrointestinal sistemden emilen iyot, kan yolu ile doğrudan doğruya tiroid bezine gönderilir. Organizmaya giren iyodun %50’den fazlası bir kaç dakika içerisinde tiroid bezi tarafından alınır. İyot, sindirim kanalından, iyodidler (I¯) şeklinde emilir. Büyük miktarda gastrointestinal sistemden emilerek dolaşıma geçer. İyodidler biçiminde genel kan dolaşımına alınan iyot, çok kısa bir sürede, aktif transport ile tiroid bezinin follükül hücreleri tarafından alınır. İyodun follikül hücreleri içine giriş mekanizmasına iyot pompası denir. İyot pompası, tiroid uyarıcı hormon (TSH) tarafından uyarılır. Aksine tiyosiyanat, tioüre türevleri gibi tirotoksik ajanlar tarafından iyot pompası engellendiği gibi, iyodun hücre içinde gereğinden fazla toplanması da iyot pompasını durdurur. Tirod bezi hücrelerine giren iyodidler, oksidasyonla moleküler iyoda çevrilirler. İyot organizmayı en çok idrar, dışkı, tükürük, ter ve sütle terkeder.
3)Demirin metabolizması hakkında bilgi veriniz.
Cevap: Diyetle alınan demir diğer minerallerde olduğu gibi, midede, mide HCl ile etkileşime girer. Demir burarda +3 değerlidir. Yine besinlerle alınan, indirgeyici etkiye sahip; glutatyon, askorbik asit, sülfhidrol bileşiklerin etkisiyle Fe++ tuzlarına indirgenir. Fe++ tuzları duodenumun başlangıç bölümlerinden emilir. Doğal koşullarda bağırsak mukozasında Fe emilimine karşı bir direnç bulunduğu görülmüştür. Mukozal blok adı verilen bu direnç, Fe’in ancak özel bir mukoza proteini ile birleştikten sonra emilebilmesinden kaynaklanır. Demirin emilimini kolaylaştıran bu proteine apoferritin denir. Bu protein ağırlığının dörtte biri oranında demir taşır. Apoferritin demir bağlayınca ferritin adını alır. Ferritin organizmada demirin depo şeklidir. Barsak mukozasında, kemik iliği, karaciğer ve dalakta bulunur. Apoferritin’e bağlanan demir +2 değerlikli iken ferritindeki demir ferri, +3 değerlikli demir halindedir. Demir mukoza hücrelerinden çıkıp kan plazmasının demir bağlayan taşıyıcı proteinine katılarak transferrin veya siderofilin adını alır. Demirin taşınma şeklidir ve dolaşım kanındaki demirin tümü transferrin olarak taşınır. Bunula beraber, plazma transferrinin 1/3 ‘ü kadarı taşınmaya hazır halde yedek olarak bulunur ve buna latent demir bağlama kapasitesi adı verilir. Plazmada bulunan demir ile demirle doymamış haldeki transferrinin toplamına total demir bağlama kapasitesi denir. Normal yaşama süreçlerini tamamlayan eritrositlerin parçalanmaları ile serbest kalan, hemoglobinin yapısındaki Fe, retiküloendotelyal sistem (RES) hücreleri tarafından hemoglobinden ayrılırlar ve bir kısmı karaciğer ve dalakta depolanır. Kalan kısmı ise tekrar hemoglobin yapımında kullanılmak üzere kemik iliğine taşınır.
4)Sodyum, potasyum ve klorun görevleri hakkında bilgi veriniz.
Cevap: Normal ozmotik basınç ilişkilerinin ve asit baz dengesinin sürdürülmesi ve gazların taşınması olaylarında etkileri vardır, Plazma proteinlerinin su bağlama yetenekleri üzerinde etkilidirler, kan plazmasında globulinlerin çökelmesini sağlarlar, Na ve Cl iyonları kas ve sinir uyarımlarının normal düzeyde tutulabilmesinde önemlidirler, Ca ve Mg iyonlarının karşıtı görev yaparlar, Pankreas salgısı ve safra gibi sindirim salgılarının katımında kandaki Na ve K bileşikleri önemli yer tutarlar, mide salgısındaki serbest HCl kanda bulunan NaCl’ den üretilir, K iyonu belirli metabolizma tepkimeleri için önemlidir.
5)Kalsiyumun yumurta kabuğu oluşumundaki rolünü anlatınız.
Cevap: Kandan emilen kalsiyum ile metabolik olaylar neticesinde oluşan karbon dioksit ile suyun tepkimeye girmesi sonucu meydana gelen bikarbonat anyonları birleşerek kalsiyum karbonattan (CaCO3) oluşan yumurta kabuğunu ortaya çıkarırlar. Diyetleriyle yeteri kadar kalsiyum alamayan tavuklar, bir süre kemiklerden takviye ederek yumurta kabuğunu oluşturmaya devam ederler. Yumurta verimindeki düşüş yeterli kalsiyum alınmaması dışında, aşırı sıcaklarda hayvanların solunum sayısının artmasıyla dışarıya fazla miktarda CO2 vermeleri neticesinde kalsiyumdan CaCO3 oluşamamasına bağlı olarak da görülür.
Yorumlar
Yorum Gönder